Fususul Hikem'in Sırları

Eyyub

Eyyub’un karşılaştığı sıkıntılar, onlar karşısındaki sabrı ve belalara her zaman eşlik eden belirsizlikten dolayı bu kelimedeki hikmet “gaybi” olarak isimlendirilmiştir.

Bela ve sıkıntılar, görünümleri bakımından bütün insanlara göre acı vericidir ve nefslerin doğalarına uygun değildir. Dolayısıyla, belalara ancak gaybi alemler ile ilişkisi güçlü olan, ilahi ve nebevi haberleri doğruladığı veya hissin ötesindeki alemlerden bizzat haberdar olduğu için bunların sonuçlarındaki faydalara dikkat eden kişi dayanabilir. Ne var ki, insan, kesin veya müşahedeye (görme) dayanan bir iman ile belalara sabretmenin memnun kalınacak sonuçları olduğuna hükmetse bile, giden şeyin aynısının geriye dönmesi şart değildir.

Peygamberlere ve Allah ehlinin büyüklerine ulaşan bela ve sıkıntılar üç kısma ayrılırlar:

  • Eksik makamlarının zevkini tamamlamalarını ve bu makamın zirvesine yükselmelerini temin eden kısım. Böylece onlar, söz konusu makamın içerdiği her şeyden haberdar olmakla onu kuşatır ve kendisine hakim olurlar.
  • Ancak belirli bir çaba sonucunda kendisine ulaşmaları takdir edilmiş bir makamın gerçekleşmesini sağlayan kısım. Şöyle ki, büyüklerin ömürleri söz konusu makamın gerçekleşmesi için şart olan amelleri ortaya koymaya yeterli olmazsa, Allah bu kimselere belalar gönderir ve onlar da bunlara razı olarak ve bunları Allah’dan başkasına şikayet etmeyerek, takdir edilen makamın şartlarının mukabili olan batıni amellerde bulunmuş olurlar. Bu durumda da ilahi ilim tarafından onlar için takdir edilmiş makam gerçekleşir.
  • Büyüklerin hakikatlerinin aynalarının genişliğinden kaynaklanan kısım. Çünkü hakikatinin aynası daha geniş olan kimsenin, ilahi mertebeden olan şeyi kabulü de daha çoktur. Dolayısıyla, bu kimsenin saadet veren hazlar ve Hakk’a yakınlığın artmasına sebep olan şeylerdeki payı ve Hakk’ın özel ikramları ile nasiplenmesi bolca olduğu gibi, unsuri mizaca uygun olmayan şeyleri kabulü de daha fazla olur. Söz konusu unsuri mizaç ile zorunluluk ve imkanı birleştirmek özelliği tamamlanır -ki böylece (ilahi) benzerlik sahih olur. Nitekim şöyle denilmektedir: “Hiçbir şey yoktur ki katımızda onun hazineleri olmasın.”(Hicr, 21).