Fususul Hikem'in Sırları

Muhammed

Bu kelimeye ait iki hikmet vardır: Genellik/bütünlük ve şahsiyet hikmetleri.

Her şey, belirli bir açıdan ve özel bir yönden Hakk’ın mazharıdır. Kendileri ile mümkünlerin var olduğu bu yönden Hakk’ın bir ismi ortaya çıkar. Bu varlık, Hakk’a ancak bu yönden ve bu açıdan istinat eder. Her varlığın Hakk ile olan durumu böyledir. Ne var ki, peygamberler ve Allah ehlinin büyükleri ile diğerleri arasında fark vardır. Çünkü onlar, genel/bütün isimlerin mazharlarıdırlar. Onlar ile diğerleri arasındaki fark, tekil öğeler ile kendinde birden fazla öğeyi barındıran cinsler ve türler gibidir. Cinsler ve türler, hüküm ve kuşatıcılıkta farklılaştıkları gibi, peygamberler ve veliler arasında da bu yönden üstünlük farkları vardır. Nitekim Resulullah (Salat ve Selam üzerine olsun) buna şöyle işaret etmiştir: “Bir peygamber gelir, yanında üç-beş kişi; bir peygamber gelir, onunla iki kişi; bir peygamber gelir, onunla tek kişi bulunur; bir peygamber de gelir, onun yanında hiç kimse yoktur.”

Zatının mutlaklığı açısından hiçbir varlık Hakk ile ilişkili değildir. Allah ehlinin büyüklerinin ulaştığı son nokta, Hakk ile irtibatlarının ilk belirme mertebesine çıkmasıdır. Sıfat ve isimlerin kaynağı olması açısından bu mertebe, vahdaniyeti yönüyle Hakk’a izafe edilen bütün belirmeleri birleştiren ahadiyeti takip eder. Ayrıca zati şereflerin sonuçları olan “zorunluluk hükümlerini” ve çoğalan imkana ait sınırlılıklarıyla ve muhtelif istidatlarıyla Hakk’dan taşan tek varlığı çoğaltan, mümkün bilinenlerin hükümleri açısından imkan mertebesine izafe edilen şeyler olan “imkan hükümlerini” de birleştirir.

Resulullah ve onun kamil varislerinin birinci belirme mertebesi ile ilişkisi diğerlerinden farklıdır. Çünkü bu, onların nihai mertebeleri değildir. Onlar, Hakk’dan başka kimsenin bilemeyeceği bir hal ile diğerlerinden ayrılırlar. Bu özel hali, kamil insan olması gerektiğini öğrendikleri dışındakilere söylemezler. Bu kişinin kendileri tarafından terbiye edilmesi de Hakk’ın en kamil işlerindendir.

İlahi isim ve sıfatların mertebeleri kuşatma, ilişme ve tesir etme açısından farklılık gösterir. Örneğin; Halık, Bari, Musavvir, Kabız, Basıt vb. isimler Kadir ismine dahildirler. Kadir ismi ise Mürid ismine, Murid ismi de Alim ismine tabidir.

Her peygamberin getirmiş olduğu mucize(ler) alemin esaslarına aittir ve mazharı oldukları ilahi isme göredir. Aralarındaki derecelenme de buna göre ortaya çıkar. Nitekim, “Biz peygamberleri birbirine üstün kıldık.”(Bakara, 253) denilmektedir. Ancak risaletin hakikatinin bir olduğu da “Resullerden hiçbirini ayırt etmeyiz.”(Bakara, 275) ayetinde belirtilmiştir. Öyleyse üstünlük, risaletin kendisinde değil, mazharı olunan ilahi isme göre risaletin kaynağında ortaya çıkmaktadır.

Yaratıklarla ilgili hükmün ve onlara ilişmenin kaynağı ilimdir. Su da ilmin mazharı olduğundan, ilahi hikmetin kemali açısından Hakk’ın yaratıkları üzerindeki hükmünün suretini getirecek olan ilk elçinin (Nuh) mucizesinin de su olması gerekmiştir.

Kelam (ifade) sıfatı, ilmin suretlerinin bir nispeti, ilmin suretlerinden birisi ve kendisinden bir paydır. Bu suret ise “Ol!”dur. Bununla Hakk’ın yaratıklarına tesirinin kapısı açılır ve varlıklar, ilim mertebesinden harice, çeşitli cins/tür/şahıslar olarak ve eserlerinin dünya ve ahirette devamlılıklarına göre ortaya çıkarlar.

Hakk, Kalem’e “İlmimi kıyamete kadar yaratıklarım üzerine yaz.” diye emrettiği için kelamın hükmü Allah’ın bu alemde takdir ettiği bilinenlerin hepsini kuşatmıştır. Resulullah’ın mucizesi de kelam olmuş, şeriatı -kısmi veya sınırlı olmaksızın- bütün yaratıkları içine almış ve ahirete bitişmiştir. Öyle ki, Hızır dahi Resulullah’ın peygamberliğine ve şeriatına katılmıştır. Resulullah’ın elçiliğinin ve şeriatının kuşatıcılığından dolayı tüm yeryüzü ona ve ümmetine temiz kılınmış, mescit olmuştur. Ayrıca Ay’da tasarruf etmesi, bu semanın hilafet seması olması açısından önemlidir. Şöyle ki, bütün göklerin kuvvetleri ve meleklerin yönelimleri, aleme ve mensuplarına dağılmadan önce bu gökte toplanırlar. Resulullah, peygamberlerin sonuncusu ve tam kuşatıcılık özelliğinde olmakla feleklerin en kapsamlısında tasarruf etmiştir.

İnsan için bu alemde ve bu yaratılışta gerçekleşmemiş hiç bir kemal, ölümden sonra ahiret diyarında gerçekleşmez. Resulullah’ın toplayıcılık özelliğine işaret eden kemalleri çoktur, ancak bu alemde bunların pek çoğu gizlidir. Bunlardan bazılarını kendisi bize bildirmiştir:

  • Vefatından beş gün önce arz ve semanın anahtarları kendisine verilmiştir.
  • Kıyamet gününde şefaat yetkisi kendisinde olacaktır.
  • “Ben Arş’ın sağında Rabb’imin katında dururum ve benden başka kimse orada duramaz.”
  • “Kıyamet günü ben insanların efendisiyim.”

Burası örtme ve gizleme alemi olduğundan, Resulullah sahip olduğu kemalleri gizlemeyi tercih etmiştir. “O gün gizlilikler ortaya çıkar”(Tarık, 9) ayetinin gereğine göre ise tüm kemaller ahirette ortaya çıkarlar, çünkü orası övünme yeridir.

Resulullah’a özgü kılınmış kemallerden birisi de her çeşit perdeyi yırtan “kamil dostluk” makamıdır -ki Hakk tarafından sevilmiş olmak (mahbub) demektir. Bu mertebe İbrahim’e ait perdeli dostluk mertebesinin üzerindedir. Bu mertebe, seven ve sevilenlerden her birisinin diğeri için bir ayna olduğu mertebedir. Böylece onlardan her biri hem seven, hem de sevilen olur, içermiş oldukları şeyler bütünü ile birbirlerine yansır.

Her peygamberin derecesi, Resulullah’a ait toplayıcılık mertebesine yakınlığı oranındadır. Buna göre bazı peygamberlerin mucizeleri daha genel olmuş ve diğerlerininkini içermiştir. Örneğin İbrahim, Kabe’nin yapımına ayrılmış ve bu alemi terk ettikten sonra da yeryüzünün ruhaniliğinin yeri olan yedinci semaya yerleştirilmiştir. Böylece o, alemin hem sureti hem de ruhaniliği ile münasabet elde etmiştir. Çünkü yeryüzü hilafet yeri ve cem mertebesinin sureti, Kabe ise yeryüzünün merkezi, yaratılış ve dürülme noktasıdır. Ayrıca Allah, İblis’in kendisiyle Adem’e karşı böbürlendiği ateşi de İbrahim’e boyun eğdirmiştir.

Musa’ya ise su boyun eğdirilmiş, (kendisine hitap edilen) ağaç, asa ve kendisinden on iki pınarın fışkırdığı taş mucize olarak verilmiştir. Ayrıca Hakk ona ihtiyaç duyduğu şeyin (ateş) suretinde tecelli etmiştir.

İsa da zevk ve hal olarak Muhammedi toplayıcılık hükmü ile boyandığından, ölüleri diriltmek, çamurdan yaptığı kuşa üflemek, körleri iyi etmek, insanların evlerinde yediklerini ve depoladıklarını bilmek ve gökten sofra indirmek vb. mucizelerle ortaya çıkmıştır.